Bazen, Kırk cümle kuruyorsun, ağzını açmadan vazgeçiyorsun. Nedeni, belki de İnsana olan inancını yitirmiş olmandır... Yine de en sessiz anlarda, kalbin en yüksek sesle sana bağırıyordur.
Konuşarak anlaşılamıyorsan susmak en güzel cevaptır. Onuda anlamayan olursa gitmek en uygunudur.
İnsan düşündüğü, istediği her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez. "Anlatmak rahatlatır derler, ama her şey anlatılmaz da derler”..
Bu konuda Cengiz Aytmatov ne güzel demiş;
"Bütün duyguları anlatmaya yetecek kadar kelime yoktur. Gerek de yoktur."
Burası yaşadığımız dünya, burada bir şeyler hep yarım kalacak. Çekil bir kenara, seyret bütün olup biteni.
Kimde ben, ne kadarım, kim bende, ne kadar kalmış diye.
Hayal kırıklığının olmadığı tek yer kişinin kendi iç dünyasıdır.
Dön kendine, vicdanında kaybolmaya çalış.
"Hevesleri, beklentileri, erteledikleri, kursağında kalmış kelimeleri, kaçırılmış bakışları, gizledikleri, bitirilmemiş mektupları, susuşları ve isteksiz veda edişleriyle tamamlanmamış bir cümledir insan” diye okumuştum bir yerlerde.
Gecelerini uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatamazsın.
Önce içine atarsın, sonra da susarsın...
Bedenin özgür, düşüncelerin esirindir..
Geceleri düşünmeden uyumak zenginliktir derdi büyüklerimiz. Gündüzleri bir şekilde çeşitli meşguliyetlerle hallediyoruz ama gecelere henüz gücümüz yetmiyor. Konuşsam dilim yanar, sussam kalbim deyip..
Sonra susuyorum.
Susmak, mana eksikliğinden değil. Belki de manasının derinliğindendir.
Konuşmak zor, çünkü kelimeler anlatmaya yetersiz kalıyor; susmak da ağır geliyor, çünkü hisler, duygular ağır ve taşmak üzere…
Sessizlik, ruhun kendi dilidir diye yazar kitaplar. Sessizlik ve susmak en büyük çığlıktır duymasını bilene diye devam eder.
Bazen ne yaparsan yap yaranamıyorsun.
Ve yaranamadıkça yaralanıyorsun.. Ne gerek var ki birilerine yaranmak için çabana, gayretine. Boş ver, dön kendine.
En çok bağıranın yanına koşarız ya hep.
Esasen en sessiz duranın daha çok canı yanar, bilmeyiz. Bir insanın bir cümleyle yıkıldığını gördüm ben..
Bize ağır gelen aslında kendimizdir.
Yolda, okulda, işte, başkaları ile birlikte taşıdığımız kendimiz.
En ağır yük, sırtımızdakiler değil; kalbimizde ve zihnimizde taşıdıklarımızdır.
Felsefe: “İnsan kendisinin mahkûmudur.” (Epiktetos gibi stoacılar benzer bir fikir söyler.)
Psikoloji: Travmalar ve bilinçaltı yükleri sürekli taşımak.
Edebiyat: Karakterlerin iç çığlıkların hüküm sürdüğü zaman dilimi,
Benim uzun susuşlarımda sakladığım ve benliğimi çatlatacak kadar dışarı çıkmaya meraklı cümlelerim olmasına rağmen sükut bürünmüşse benim dilde yara derindir.
Yara derinse Allah Kerim’dir
Hasbinallah ve nimel vekil
Her gecenin bir sabahı vardır
Tesellimiz için birkaç örnek vermekte fayda var. Karamsarlık yok . Umudumuz hep var olmalı.
“Ya bir de umut olmasa.
Evet, umut var.
İçimde bunun hep aksini söyleyen korkuya rağmen var.
Şunu bil ki; sendeki derdi nimet sayanlar da var.. "
Evet gerçekten,
Bazen; hayat yorar insanı...
Şarkılar yorar
Beklemek yorar
Özlemek yorar
Affetmek yorar
Hoş görmek yorar
Boş vermek bile yorar
Ve insan susar
Her şeye, herkese rağmen...
Elinden gelen tek şeyi yapar;
Bağıra bağıra susar..
"Ekmeğini çalıyorlar. Sonra sana ondan bir parça veriyorlar. Sonra sana cömertliklerinden dolayı teşekkür etmeni emrediyorlar. Ne kadar da küstahlar…” dese de Ghassan Fayiz Kanafan,
Bazı suskunluklar, kelimelerden daha çok şeyler söyler… Ve bazen ‘bağıra bağıra susmak’ bile haykırıştan daha cesurdur.
Gürültülü dünyada, sessizliğe sığınmak,
Kendi iç sesini duymak, en büyük zenginlik olsa gerek.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali Yazır
İnsan kendisinin mahkumudur.
Bazen, Kırk cümle kuruyorsun, ağzını açmadan vazgeçiyorsun. Nedeni, belki de İnsana olan inancını yitirmiş olmandır... Yine de en sessiz anlarda, kalbin en yüksek sesle sana bağırıyordur.
Konuşarak anlaşılamıyorsan susmak en güzel cevaptır. Onuda anlamayan olursa gitmek en uygunudur.
İnsan düşündüğü, istediği her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez. "Anlatmak rahatlatır derler, ama her şey anlatılmaz da derler”..
Bu konuda Cengiz Aytmatov ne güzel demiş;
"Bütün duyguları anlatmaya yetecek kadar kelime yoktur. Gerek de yoktur."
Burası yaşadığımız dünya, burada bir şeyler hep yarım kalacak. Çekil bir kenara, seyret bütün olup biteni.
Kimde ben, ne kadarım, kim bende, ne kadar kalmış diye.
Hayal kırıklığının olmadığı tek yer kişinin kendi iç dünyasıdır.
Dön kendine, vicdanında kaybolmaya çalış.
"Hevesleri, beklentileri, erteledikleri, kursağında kalmış kelimeleri, kaçırılmış bakışları, gizledikleri, bitirilmemiş mektupları, susuşları ve isteksiz veda edişleriyle tamamlanmamış bir cümledir insan” diye okumuştum bir yerlerde.
Gecelerini uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatamazsın.
Önce içine atarsın, sonra da susarsın...
Bedenin özgür, düşüncelerin esirindir..
Geceleri düşünmeden uyumak zenginliktir derdi büyüklerimiz. Gündüzleri bir şekilde çeşitli meşguliyetlerle hallediyoruz ama gecelere henüz gücümüz yetmiyor. Konuşsam dilim yanar, sussam kalbim deyip..
Sonra susuyorum.
Susmak, mana eksikliğinden değil. Belki de manasının derinliğindendir.
Konuşmak zor, çünkü kelimeler anlatmaya yetersiz kalıyor; susmak da ağır geliyor, çünkü hisler, duygular ağır ve taşmak üzere…
Sessizlik, ruhun kendi dilidir diye yazar kitaplar. Sessizlik ve susmak en büyük çığlıktır duymasını bilene diye devam eder.
Bazen ne yaparsan yap yaranamıyorsun.
Ve yaranamadıkça yaralanıyorsun.. Ne gerek var ki birilerine yaranmak için çabana, gayretine. Boş ver, dön kendine.
En çok bağıranın yanına koşarız ya hep.
Esasen en sessiz duranın daha çok canı yanar, bilmeyiz. Bir insanın bir cümleyle yıkıldığını gördüm ben..
Bize ağır gelen aslında kendimizdir.
Yolda, okulda, işte, başkaları ile birlikte taşıdığımız kendimiz.
En ağır yük, sırtımızdakiler değil; kalbimizde ve zihnimizde taşıdıklarımızdır.
Felsefe: “İnsan kendisinin mahkûmudur.” (Epiktetos gibi stoacılar benzer bir fikir söyler.)
Psikoloji: Travmalar ve bilinçaltı yükleri sürekli taşımak.
Edebiyat: Karakterlerin iç çığlıkların hüküm sürdüğü zaman dilimi,
Benim uzun susuşlarımda sakladığım ve benliğimi çatlatacak kadar dışarı çıkmaya meraklı cümlelerim olmasına rağmen sükut bürünmüşse benim dilde yara derindir.
Yara derinse Allah Kerim’dir
Hasbinallah ve nimel vekil
Her gecenin bir sabahı vardır
Tesellimiz için birkaç örnek vermekte fayda var. Karamsarlık yok . Umudumuz hep var olmalı.
“Ya bir de umut olmasa.
Evet, umut var.
İçimde bunun hep aksini söyleyen korkuya rağmen var.
Umudumuz acımızdan daha büyük olmalı.. “
C.Zarifoğlu
“Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”Yusuf 87
"Derdim var” diyorsun;
Sanma ki dert sadece sende var.
Şunu bil ki; sendeki derdi nimet sayanlar da var.. "
Evet gerçekten,
Bazen; hayat yorar insanı...
Şarkılar yorar
Beklemek yorar
Özlemek yorar
Affetmek yorar
Hoş görmek yorar
Boş vermek bile yorar
Ve insan susar
Her şeye, herkese rağmen...
Elinden gelen tek şeyi yapar;
Bağıra bağıra susar..
"Ekmeğini çalıyorlar. Sonra sana ondan bir parça veriyorlar. Sonra sana cömertliklerinden dolayı teşekkür etmeni emrediyorlar. Ne kadar da küstahlar…” dese de Ghassan Fayiz Kanafan,
Bazı suskunluklar, kelimelerden daha çok şeyler söyler… Ve bazen ‘bağıra bağıra susmak’ bile haykırıştan daha cesurdur.
Gürültülü dünyada, sessizliğe sığınmak,
Kendi iç sesini duymak, en büyük zenginlik olsa gerek.