Uyanırsınız, pencereden dışarı bakarsınız. Sokaklarda hafif bir telaş, küçük çocukların neşesi, derin bir sessizlik içinde yükselen bayrama özgü sesler… Kurban Bayramı gelmiştir. Herkesin zihninde farklı bir anlamı vardır bugünün: Kimisi için bir tatil fırsatı, kimisi için bir ibadet, kimisi için bir alışkanlık, kimisi için ise yalnızca bir et paylaşımıdır kimisi ise bir hüzün bir iç çekiştir.
Ancak çoğunluk için “nerede eski bayramlar” “önceki yıllar tatile çıkabiliyordum; köyüme gidebiliyor torunlarıma çocuklarıma harçlık verebiliyordum” “bir dönem kurban kesebiliyordum ama artık…” muhabbetiyle hüzünlenmeler serzenişler ve özlemle yere yönelen bakışlar.
Ve belki de onlarca yıl sonra bugün ki halimizi dahi arayabileceğimizi sahip olduklarımızı, eşimizi dostumuzu arkadaşlarımızı, hayata insanlara çevreye hala devam edebilen sevgimizi, sevilip sayılmamızı ve hala nefes alıyor olmamız, kalkıp yürüyebilmemiz kanıksadığımız için sıradanmış gibi önemsizmiş gibi görünen ama kaybedince çok daha iyi anlaşılabilecek esas zenginliklerimiz değil midir? Yani bana göre her nefes alışımızda varlığımızı bir biçimde devam ettiriyor olmamız ve buna da şükür diyebilmek esas zenginliğimizdir; fark etmek ise bayramdır..
Kurbanın Anlam Katmanları
Kurban Bayramı ve dini bayramların ibadet olup olmadığı ilahiyatçılar arasında dahi tartışılır olsa da İslam’ın en köklü ibadetlerinden biri olarak bilinir. Kurban Bayramı, Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail’i Allah’a kurban etmeye razı oluşu vardır. Ancak bu kıssa, sadece bir baba-oğul hikâyesi değildir. Teslimiyetin, inancın ve bağlılığın zirve noktasıdır.
Kur’an bu konuda oldukça açık bir mesaj verir: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; Allah’a ulaşan yalnızca sizin takvanızdır.” (Hac, 22/37)
Bu ayet, kurbanın şekilsel değil, niyetle ilgili olduğunu açıkça ortaya koyar. Yani mesele bir hayvan kesmek değil, kendi içimizde kesip biçemediklerimizle yüzleşmektir: kibir, bencillik, açgözlülük, kayıtsızlık…
İlahiyatçılar Ne Diyor?
Ben bir ilahiyatçı değilim ancak konuyla ilgili birbiriyle farklı yaklaşımlar içeren makaleler, kitaplar, derleme ve inceleme yazılarından oluşan oldukça geniş literatür üzerine yaptığım araştırmamın ancak kısa bir özetini paylaşabilirim.
İslam düşüncesinde kurbanın hükmü ve anlamı yüzyıllardır tartışma konusudur. Hanefi mezhebinde kurban vacip görülürken, Şafii ve Maliki mezheplerine göre sünnet-i müekkededir. (Peygamber'in devamlı yaptığı ve sırf bağlayıcı olmadığını göstermek için nâdiren terkettiği fiillere sünnet-i müekkede adı verilir.)
Ancak mesele sadece "farz mı değil mi?" tartışmasından ibaret değildir.
Bazı çağdaş İslam düşünürleri, örneğin Fazlur Rahman, Muhammed Abduh ve günümüzde bazı ilahiyatçılar, kurban ibadetinin sembolik yönünü öne çıkarır. Onlara göre, önemli olan hayvan kesmek değil; paylaşmak, empati kurmak, toplumsal sorumluluğu üstlenmektir.
Hatta bu düşünürler, çağımızda hayvan kesiminin yerine gıda yardımı, eğitim desteği gibi paylaşımların da kurbanın ruhuna uygun olabileceğini tartışmaya açmıştır.
Geleneksel ilahiyatçılar ise bu yaklaşımlara temkinli yaklaşır. Onlara göre kurban, Hz. İbrahim’in sınavına ve Allah’ın emrine dayandığı için, sembolik değil fiilî bir ibadet olarak yerine getirilmelidir.
Bu tartışmalar elbette sürüyor, ama bana göre asıl mesele şu: İster keserek, ister paylaşarak yapalım; kurban hâlâ vicdanımızda bir yer buluyor mu? Bayramların özü yerine şeklin abartılması şekil üzerine sürdürülen tartışmanın farkındalık arttırıcı hiçbir katkısı olamaz.
Sosyal ve Psikolojik Bir Ritüel Olarak Kurban
Kurban kesmenin ibadet olup olmadığı ve anlamı üzerine tartışmaların devam etmesi kaçınılmaz görünüyor. Ben bir danışman olarak konuyla ilgili ne düşünüyorum?
Kurban Bayramı yalnızca dinî değil, aynı zamanda sosyolojik ve psikolojik bir ritüeldir. Bir tarafta yoksullarla et paylaşmanın yanında hal hatır sormanın, gülümseyerek selam vermenin sevdiklerimize sarılmanın, el öpmenin verdiği toplumsal dayanışma duygusu, diğer tarafta kişinin içsel dünyasında yaşadığı bir tür vicdan muhasebesi… Kurban, aynı zamanda birlikte olmanın, bölüşmenin ve hatırlamanın da adıdır.
Psikolojik etkiler kişinin inanç, kültür ve kişisel deneyimlerine göre değişkenlik gösterebilir.
Kurban Bayramı'nın psikolojik boyutu, bireyler ve toplum üzerinde derin duygusal ve sosyal etkiler yaratır. Bu bayram, paylaşma, dayanışma ve fedakarlık gibi değerleri öne çıkararak aidiyet duygusunu güçlendirirken, kurban kesimi gibi ritüeller bazı bireylerde geçici kaygı veya hüzün uyandırabilir. Aynı zamanda aile ve dostlarla bir araya gelme fırsatı sunması, yalnızlık hissini azaltarak psikolojik iyi oluşa katkı sağlar.
Ancak sosyoekonomik eşitsizliklerin hissedildiği durumlarda, bayramın "huzur" vadeden atmosferiyle gerçeklik arasındaki çelişki, bireylerde stres kaynağı olması kaçınılmazdır. Özetle, hem olumlu duygusal bağları pekiştiren hem de karmaşık psikolojik süreçleri tetikleyebilen çok katmanlı bir deneyim sunar.
Bugün Kurban Ne Anlama Geliyor?
Asılında kurban, hayvan değil; içimizdeki bencilliği, bireyciliği, alışkanlıkları kesebildiğimiz noktadır. Bayram, kendimizi hatırlamak ve yeniden kendimizi gözden geçirmek için fırsat sunar. Bir kez daha paylaşmanın, bağ kurmanın ve bağışlamanın zamanıdır. Yani günlük koşuşturmanın, onca sorunun arasında kaybolup gidenlerimize diyebilirim ki “bir dur, bir düşün, geçmişten ne ders aldın; gelecekle ilgili ne hedefledin ve bir gün sen de gelip gidenlerin arasına karışınca nasıl anılmak istersin?”
xxx
Bayramın "Öteki" Manzarası
Bayram denince zihnimizde canlanan o standart görüntüleri bir kenara bırakalım. Camilerin avlusundaki kalabalıklar, kurban pazarlarında pazarlık yapan babalar ve her geçen dönem artan işsizlik ekonomik krizle birlikte azalan et kokularıyla sarmalanmış sokaklar... Peki ya bu tablonun dışında kalanlar? "Bayramın gölgede kalanları" dediğimiz o sessiz çoğunluk? İşte asıl hikâye, tam da burada başlıyor
1) Psikolojik Çatlak: "Bayram Depresyonu" Artıyor: Son yıllarda psikiyatri kliniklerinde bir terim dolaşıyor: Araştırmalar, özellikle ekonomik krizin derinleştiği dönemlerde:
Kurban kesemeyenlerde suçluluk duygusunun arttığını,
Yalnız yaşayan gençlerin sosyal medya kıyaslamalarıyla tükenmişlik hissettiklerini gösteriyor.
2) Sosyolojik Kayıp: "Mahalle Kültürü Yok Olurken..."
Dedelerimizin anlattığı o bayramlar nerede?
1980'ler: Komşular birlikte kurban keser, çocuklar kesimi öğrenirdi.
2025: Çoğu aile "hijyenik" diye kasaplara teslim ediyor. Hatta İstanbul'da "kurbanlık teslim ve et paketleme" hizmeti veren 24 saat açık tesisler var! Çarpıcı Veri: TÜİK'in 2024 raporuna göre, gençlerin %68'i "bayram ziyaretlerini dijale erteleme" eğiliminde
3) Ekonomik Darbe: "Kurbanlık Alacak Paran Yoksa?"
Bir küçükbaşın fiyatı 18.000 TL'yi geçtiğinde:
Asgari ücretli bir işçi, 1.5 aylık maaşını tek seferde harcamak zorunda.
Alternatifler doğuyor:
Hisse bağışı (Örneğin: "1/7 hisseyle katıl")
Kooperatif modelleri (10 aile birleşip 1 büyükbaş alıyor)
Sanal kurban (Blockchain sertifikalı bağışlar!)
Her ne kadar "Kurban maddiyattan çok niyet meselesidir" falan denilse de, toplumun algısı değişmiyor,
4) Gelecek Senaryosu: "Bayramlar Metaverse'e Taşınırsa?"
Örneğin 2030'lu yıllara dair 3 distopik (olumsuz) tahminimden bahsedersem:
Sanal Kurban Kesimi: VR gözlüklerle "simüle edilmiş" ritüeller.
Yapay Zekâlı Bayramlaşma: Yapay zekanın yazdığı kişiselleştirilmiş mesajlar.
NFT Kurban Sertifikaları: "Dijital koyun" bağışı yapanlar için blockchain kayıtları.
Yani eminim ki, çoğunluk 50-60 yaş üstü yapay zeka, internet, bilgisayar vb kültürüne çok da hakim olamamış insanlarımız bu üç maddenin ne anlama geldiğini çocuklarına sormak durumunda kalacaklar.
Ve yeni neslin ilişkileri ritüelleri dijitalleştikçe, insani bağlar sanallaşacak anlamını kaybedecek ve kendimizle çevremizle olan bağlarımız zayıflarken 2025’leri dahi arar hale geleceğiz. Bu bir tahmin değil gözlemlerimle emin olduğum bir düşüncemdir ve bu durum zaten her geçen gün daha da belirginleşmektedir.
"Bayramın Gerçek Kurbanı Ne?"
Belki de Mevlana'nın dediği gibi:"Kesilen kurban değil, benliğimizdir aslında. Paylaşamadığımız her şey, bizi biraz daha yalnızlaştırır."
Aslında Bayram Nedir?
"Bayram, fark edilmeyenin fark edildiği gündür. Unutmayalım ki; birinin yalnızlığı, hepimizin eksikliğidir."
xxx
Bursapost ailemizin fertleri olan tüm değerli okuyucularımızın, idari kadromuzun ve yazar arkadaşlarımızın Kurban Bayramını en içten dileklerimle kutlarım…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Hakkı Güleç
Bayram sabahı…
Uyanırsınız, pencereden dışarı bakarsınız. Sokaklarda hafif bir telaş, küçük çocukların neşesi, derin bir sessizlik içinde yükselen bayrama özgü sesler… Kurban Bayramı gelmiştir. Herkesin zihninde farklı bir anlamı vardır bugünün: Kimisi için bir tatil fırsatı, kimisi için bir ibadet, kimisi için bir alışkanlık, kimisi için ise yalnızca bir et paylaşımıdır kimisi ise bir hüzün bir iç çekiştir.
Ancak çoğunluk için “nerede eski bayramlar” “önceki yıllar tatile çıkabiliyordum; köyüme gidebiliyor torunlarıma çocuklarıma harçlık verebiliyordum” “bir dönem kurban kesebiliyordum ama artık…” muhabbetiyle hüzünlenmeler serzenişler ve özlemle yere yönelen bakışlar.
Ve belki de onlarca yıl sonra bugün ki halimizi dahi arayabileceğimizi sahip olduklarımızı, eşimizi dostumuzu arkadaşlarımızı, hayata insanlara çevreye hala devam edebilen sevgimizi, sevilip sayılmamızı ve hala nefes alıyor olmamız, kalkıp yürüyebilmemiz kanıksadığımız için sıradanmış gibi önemsizmiş gibi görünen ama kaybedince çok daha iyi anlaşılabilecek esas zenginliklerimiz değil midir? Yani bana göre her nefes alışımızda varlığımızı bir biçimde devam ettiriyor olmamız ve buna da şükür diyebilmek esas zenginliğimizdir; fark etmek ise bayramdır..
Kurbanın Anlam Katmanları
Kurban Bayramı ve dini bayramların ibadet olup olmadığı ilahiyatçılar arasında dahi tartışılır olsa da İslam’ın en köklü ibadetlerinden biri olarak bilinir. Kurban Bayramı, Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail’i Allah’a kurban etmeye razı oluşu vardır. Ancak bu kıssa, sadece bir baba-oğul hikâyesi değildir. Teslimiyetin, inancın ve bağlılığın zirve noktasıdır.
Kur’an bu konuda oldukça açık bir mesaj verir: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; Allah’a ulaşan yalnızca sizin takvanızdır.” (Hac, 22/37)
Bu ayet, kurbanın şekilsel değil, niyetle ilgili olduğunu açıkça ortaya koyar. Yani mesele bir hayvan kesmek değil, kendi içimizde kesip biçemediklerimizle yüzleşmektir: kibir, bencillik, açgözlülük, kayıtsızlık…
İlahiyatçılar Ne Diyor?
Ben bir ilahiyatçı değilim ancak konuyla ilgili birbiriyle farklı yaklaşımlar içeren makaleler, kitaplar, derleme ve inceleme yazılarından oluşan oldukça geniş literatür üzerine yaptığım araştırmamın ancak kısa bir özetini paylaşabilirim.
İslam düşüncesinde kurbanın hükmü ve anlamı yüzyıllardır tartışma konusudur. Hanefi mezhebinde kurban vacip görülürken, Şafii ve Maliki mezheplerine göre sünnet-i müekkededir. (Peygamber'in devamlı yaptığı ve sırf bağlayıcı olmadığını göstermek için nâdiren terkettiği fiillere sünnet-i müekkede adı verilir.)
Ancak mesele sadece "farz mı değil mi?" tartışmasından ibaret değildir.
Bazı çağdaş İslam düşünürleri, örneğin Fazlur Rahman, Muhammed Abduh ve günümüzde bazı ilahiyatçılar, kurban ibadetinin sembolik yönünü öne çıkarır. Onlara göre, önemli olan hayvan kesmek değil; paylaşmak, empati kurmak, toplumsal sorumluluğu üstlenmektir.
Hatta bu düşünürler, çağımızda hayvan kesiminin yerine gıda yardımı, eğitim desteği gibi paylaşımların da kurbanın ruhuna uygun olabileceğini tartışmaya açmıştır.
Geleneksel ilahiyatçılar ise bu yaklaşımlara temkinli yaklaşır. Onlara göre kurban, Hz. İbrahim’in sınavına ve Allah’ın emrine dayandığı için, sembolik değil fiilî bir ibadet olarak yerine getirilmelidir.
Bu tartışmalar elbette sürüyor, ama bana göre asıl mesele şu: İster keserek, ister paylaşarak yapalım; kurban hâlâ vicdanımızda bir yer buluyor mu? Bayramların özü yerine şeklin abartılması şekil üzerine sürdürülen tartışmanın farkındalık arttırıcı hiçbir katkısı olamaz.
Sosyal ve Psikolojik Bir Ritüel Olarak Kurban
Kurban kesmenin ibadet olup olmadığı ve anlamı üzerine tartışmaların devam etmesi kaçınılmaz görünüyor. Ben bir danışman olarak konuyla ilgili ne düşünüyorum?
Kurban Bayramı yalnızca dinî değil, aynı zamanda sosyolojik ve psikolojik bir ritüeldir. Bir tarafta yoksullarla et paylaşmanın yanında hal hatır sormanın, gülümseyerek selam vermenin sevdiklerimize sarılmanın, el öpmenin verdiği toplumsal dayanışma duygusu, diğer tarafta kişinin içsel dünyasında yaşadığı bir tür vicdan muhasebesi… Kurban, aynı zamanda birlikte olmanın, bölüşmenin ve hatırlamanın da adıdır.
Psikolojik etkiler kişinin inanç, kültür ve kişisel deneyimlerine göre değişkenlik gösterebilir.
Kurban Bayramı'nın psikolojik boyutu, bireyler ve toplum üzerinde derin duygusal ve sosyal etkiler yaratır. Bu bayram, paylaşma, dayanışma ve fedakarlık gibi değerleri öne çıkararak aidiyet duygusunu güçlendirirken, kurban kesimi gibi ritüeller bazı bireylerde geçici kaygı veya hüzün uyandırabilir. Aynı zamanda aile ve dostlarla bir araya gelme fırsatı sunması, yalnızlık hissini azaltarak psikolojik iyi oluşa katkı sağlar.
Ancak sosyoekonomik eşitsizliklerin hissedildiği durumlarda, bayramın "huzur" vadeden atmosferiyle gerçeklik arasındaki çelişki, bireylerde stres kaynağı olması kaçınılmazdır. Özetle, hem olumlu duygusal bağları pekiştiren hem de karmaşık psikolojik süreçleri tetikleyebilen çok katmanlı bir deneyim sunar.
Bugün Kurban Ne Anlama Geliyor?
Asılında kurban, hayvan değil; içimizdeki bencilliği, bireyciliği, alışkanlıkları kesebildiğimiz noktadır. Bayram, kendimizi hatırlamak ve yeniden kendimizi gözden geçirmek için fırsat sunar. Bir kez daha paylaşmanın, bağ kurmanın ve bağışlamanın zamanıdır. Yani günlük koşuşturmanın, onca sorunun arasında kaybolup gidenlerimize diyebilirim ki “bir dur, bir düşün, geçmişten ne ders aldın; gelecekle ilgili ne hedefledin ve bir gün sen de gelip gidenlerin arasına karışınca nasıl anılmak istersin?”
xxx
Bayramın "Öteki" Manzarası
Bayram denince zihnimizde canlanan o standart görüntüleri bir kenara bırakalım. Camilerin avlusundaki kalabalıklar, kurban pazarlarında pazarlık yapan babalar ve her geçen dönem artan işsizlik ekonomik krizle birlikte azalan et kokularıyla sarmalanmış sokaklar... Peki ya bu tablonun dışında kalanlar? "Bayramın gölgede kalanları" dediğimiz o sessiz çoğunluk? İşte asıl hikâye, tam da burada başlıyor
1) Psikolojik Çatlak: "Bayram Depresyonu" Artıyor: Son yıllarda psikiyatri kliniklerinde bir terim dolaşıyor: Araştırmalar, özellikle ekonomik krizin derinleştiği dönemlerde:
Kurban kesemeyenlerde suçluluk duygusunun arttığını,
Yalnız yaşayan gençlerin sosyal medya kıyaslamalarıyla tükenmişlik hissettiklerini gösteriyor.
2) Sosyolojik Kayıp: "Mahalle Kültürü Yok Olurken..."
Dedelerimizin anlattığı o bayramlar nerede?
1980'ler: Komşular birlikte kurban keser, çocuklar kesimi öğrenirdi.
2025: Çoğu aile "hijyenik" diye kasaplara teslim ediyor. Hatta İstanbul'da "kurbanlık teslim ve et paketleme" hizmeti veren 24 saat açık tesisler var!
Çarpıcı Veri: TÜİK'in 2024 raporuna göre, gençlerin %68'i "bayram ziyaretlerini dijale erteleme" eğiliminde
3) Ekonomik Darbe: "Kurbanlık Alacak Paran Yoksa?"
Bir küçükbaşın fiyatı 18.000 TL'yi geçtiğinde:
Asgari ücretli bir işçi, 1.5 aylık maaşını tek seferde harcamak zorunda.
Alternatifler doğuyor:
Hisse bağışı (Örneğin: "1/7 hisseyle katıl")
Kooperatif modelleri (10 aile birleşip 1 büyükbaş alıyor)
Sanal kurban (Blockchain sertifikalı bağışlar!)
Her ne kadar "Kurban maddiyattan çok niyet meselesidir" falan denilse de, toplumun algısı değişmiyor,
4) Gelecek Senaryosu: "Bayramlar Metaverse'e Taşınırsa?"
Örneğin 2030'lu yıllara dair 3 distopik (olumsuz) tahminimden bahsedersem:
Sanal Kurban Kesimi: VR gözlüklerle "simüle edilmiş" ritüeller.
Yapay Zekâlı Bayramlaşma: Yapay zekanın yazdığı kişiselleştirilmiş mesajlar.
NFT Kurban Sertifikaları: "Dijital koyun" bağışı yapanlar için blockchain kayıtları.
Yani eminim ki, çoğunluk 50-60 yaş üstü yapay zeka, internet, bilgisayar vb kültürüne çok da hakim olamamış insanlarımız bu üç maddenin ne anlama geldiğini çocuklarına sormak durumunda kalacaklar.
Ve yeni neslin ilişkileri ritüelleri dijitalleştikçe, insani bağlar sanallaşacak anlamını kaybedecek ve kendimizle çevremizle olan bağlarımız zayıflarken 2025’leri dahi arar hale geleceğiz. Bu bir tahmin değil gözlemlerimle emin olduğum bir düşüncemdir ve bu durum zaten her geçen gün daha da belirginleşmektedir.
"Bayramın Gerçek Kurbanı Ne?"
Belki de Mevlana'nın dediği gibi:"Kesilen kurban değil, benliğimizdir aslında. Paylaşamadığımız her şey, bizi biraz daha yalnızlaştırır."
Aslında Bayram Nedir?
"Bayram, fark edilmeyenin fark edildiği gündür. Unutmayalım ki; birinin yalnızlığı, hepimizin eksikliğidir."
xxx
Bursapost ailemizin fertleri olan tüm değerli okuyucularımızın, idari kadromuzun ve yazar arkadaşlarımızın Kurban Bayramını en içten dileklerimle kutlarım…