6 Şubat'da 7.7 de en az 70 bin kayıp veren ülkemde Santorini Romantizmi Ahmaklığı...
Yazının Giriş Tarihi: 05.02.2025 19:28
Yazının Güncellenme Tarihi: 05.02.2025 20:41
Dünyadaki depremlerin çoğunun meydana geldiği “Pasifik Ateş Çemberi” üzerinde yer alan Tayvan’da 4 Nisan 2024 yerel saatle sabah 08.00 sıralarında 7.4 büyüklüğünde güçlü bir sarsıntı kaydedildi. Yerel yetkililer tarafından depremde 9 kişinin öldüğünü, 930 kişinin de yaralandığını açıklandı.
Benzer şiddette biri 1999 Marmara diğeri 2023 Pazarcık iki deprem yaşadık ve toplam 100 binden fazla can kaybı ile yüzbinlerce yaralanan vatandaşımız oldu.
İki deprem arasında çeyrek asırlık fark olmasına rağmen, devlet, toplum ve kurumlar olarak bir arpa boyu yol alamamanın sancılarını yaşıyoruz.
Acılarımız üzerinden ağlanma, sızlanma ve siyaset üretme dışında tek hayırlı bir iş yapmamamızın bedelini 2023 de bir kez daha ödedik.
Bu arada bazı dinsi sapıkların “Depreme dur dedim durdu “ ya da “Manisa Spil dağında olacaktı. Elimle depremi ileri doğru ittim” saçmalıklarını dinledik.
Sonra depremi siyaseten tepe tepe kullandık.
Bazen ekonomik krizi depreme bağladılar, bazen sembolik destekler yaparak sorunun tamamını çözdüklerini iddia ettiler.
Çaylı kahveli pastalı panellerde uzmanlar görüş açıklarken, ilgili Bakanlar, il ve ilçe belediye başkanları sadece selamlama ve açılış konuşması yaparak sıvıştılar.
Benim 99 depreminden sonra somut olarak yaşadığım tek şey zamanın Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey'in her haneye içinde hayati malzemeler olan deprem çantası dağıtması ve aldığı kentsel dönüşüm kararı oldu.
2023 depreminin sadece üç gün sonrasını Hatay'da iliklerine kadar yaşayan birisi olarak, devletin çözümsüzlüğünün , halkın çaresizliğinin tanığı oldum.
Gidiş nedenim haber yapmak değildi ve zaten de bu güne kadar gördüklerim ve yaşadıklarımla ilgili tek satır yazmadım, yazamadım.
OTTOMAN Grup Hakan Dinçtürk ve Vedat Kantar'ın çabaları ve “ Geçmiş olsun demekle geçmez “ ilkesi ile gerçekleştirdiğimiz iki TIR dolusu gıda paketi, battaniye ve çocuk montu ile ekibin başında Hatay / Defne'ye doğru yola çıktım.
Bedelini bizim ödediğimiz iki TIR'ı bulabilmek bile Faruk Çelik'in yardımları, Bursa AFAD desteği ile olabildi.
Kar yağışı eşliğinde yola çıktık. İskenderun'da enkazların arasından geçerken felaketin ilk izlerini gördük.
Erzin – Hatay yoluna geldiğimizde, bütün araçların bir benzin istasyonu otoparkında bekletildiğini gördük. Mecburen biz de otoparka girdik.
Düzensizliğin ve hazırlıksızlığın olduğunu ilk orada gördük. Halkın kendi çabası ve iyi niyeti ile küçük aracına ne koyduysa yola çıkıp ve yolu tıkanma noktasına getirdiği için ilk lazım olan kurtarma araçlarının, kepçe, dozer taşıyan Tırların ve gıda taşıyan araçların olay mahalline ulaşmasının imkansız hale geldiğini öğrendik.
Komutandan bizim gıda taşıdığımızın ve mümkünse bize izin verilmesini istedim. Bana saygılı bir şekilde kesin emir olduğunu ve izin veremeyeceğini söyledi.
Faruk Çelik Bakanımı yine aradım ve durumu anlattım ve yardım istedim. On dakika sonra bize izin verildi yola çıktık.
Hatay'a gece saatlerinde vardık. Elektriğin olmadığı, tek bir lambanın yanmadığı kentin karanlığında farların ışığında fark ettiğimiz şey korku film dekoru gibi yıkılmış insansız bina karartıları idi.
Hasarın nispeten az olduğu ve insanların yaşadığı Defne Halı Sahası içine TIR ve araçları park ettik.
Geleceğimizi bilen Defneliler hasarlı evlere girilemediği için kapı önünde mangalda demledikleri çayı bize ikram ettiler.
Sabah gün ışıyınca bana gelip “Ne olur bize yardım ederken makarna, pirinç vs. paketleri kamyondan atmayın “ dediler.
Biz paketleri kapalı ramazan kolisi şeklinde hazırladık ve hepinize yetecek kadar var.”Benim de sizden ricam sıraya girip düzenli bir şekilde sıraya girmenizi istiyorum, ne kadar ihtiyacınız varsa vereceğiz” dedim.
Tek bir aksama olmadığı gibi artan kolileri çevre köylere dağıtmak için bize yardımcı oldular.
Öğle saatlerinde Hatay merkeze ve Antakya'ya gittiğimiz ve hasarları gördüğüm andan itibaren ben aklımın kayışını sıyırdım.
Sağlı solu binaların bazıları toz yığınına dönmüş, bazılarının kolonları kırılmış ve içinden insan sesleri geliyor, bazılarında kepçe ve vinçlerle yabancı kurtarma ekiplerinin kurtarma çalışmaları yapılıyordu.
Kamera çekimlerini yapan Metin Araç'ın yanında tek bir kare almadan donmuş kalmıştım.
Ağır hasarla ayakta kalan binaların altındaki telefon, Beyaz eşya, bilgisayar mağazalarının ve gıda market ve dükkanların camları kırılmış içleri bomboştu.
Orada güne başlarken en büyük sorun WC ve duş desem abartma deyip inanmazsınız?
Ama özellikle WC nin ne kadar önemli olduğunu orada yaşadım.
Yıkılan binalardan kurtulanların neden harabenin başında beklediğini düşünüyordum ki; nedenini onlardan biri, evde zor zaman için yastık altı yaptıkları döviz ve altına enkaza girip ulaşmak için olduğunu söyledi.
Gece olduğunda barajın çöktüğü ve Hatay'ın sular altında kalacağı haberleri geldi. Bir süre sonra bunun gerçek olmadığı anonslarla ilan edildi. Meğerse insanları kentten kaçırmak ve dedektörle evlerde altın aramak için uydurulan bir yalan imiş.
Aynı anda 6 ilde yaşanan depremde devletin süreci, kurtarma çalışmalarını, yardımları,emniyeti sağlıklı bir şekilde kontrol edemeyeceğini körfez depreminde yaşamıştık.
Depremden sadece üç gün sonra geldiğim Hatay'da da aynısı yaşandı.
Bugün 6 Şubat depremi ile gündem oluşacak, demeçler verilecek, anma programları yapılacak ama deprem ilgili yapılan akademik çalışmaların sonuç bildirgelerini kimse okumayacak ve uygulamayacak.
Üstüne üstlük Santorini Adasında yaşanacak muhtemel depremin yaratacağı tsunaminin Ege ve Akdenizdeki marinalardaki muhtemel hasar olasılığına karşı sulandırılmış muhabbetler yapılacak.
Zır cahilliğim ile söyleyeyim!
Merak etmeyin!
Ege'de teknelerinizde huzurla oturun tsunami falan olmaz.
Bizim toplumsal ahlakımız, siyasetimiz,vicdanımız ders almadığı için böyle felaketlere karşı zaten tsunami yaşıyor...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Osman GÜRÇAY
6 Şubat'da 7.7 de en az 70 bin kayıp veren ülkemde Santorini Romantizmi Ahmaklığı...
Dünyadaki depremlerin çoğunun meydana geldiği “Pasifik Ateş Çemberi” üzerinde yer alan Tayvan’da 4 Nisan 2024 yerel saatle sabah 08.00 sıralarında 7.4 büyüklüğünde güçlü bir sarsıntı kaydedildi. Yerel yetkililer tarafından depremde 9 kişinin öldüğünü, 930 kişinin de yaralandığını açıklandı.
Benzer şiddette biri 1999 Marmara diğeri 2023 Pazarcık iki deprem yaşadık ve toplam 100 binden fazla can kaybı ile yüzbinlerce yaralanan vatandaşımız oldu.
İki deprem arasında çeyrek asırlık fark olmasına rağmen, devlet, toplum ve kurumlar olarak bir arpa boyu yol alamamanın sancılarını yaşıyoruz.
Acılarımız üzerinden ağlanma, sızlanma ve siyaset üretme dışında tek hayırlı bir iş yapmamamızın bedelini 2023 de bir kez daha ödedik.
Bu arada bazı dinsi sapıkların “Depreme dur dedim durdu “ ya da “Manisa Spil dağında olacaktı. Elimle depremi ileri doğru ittim” saçmalıklarını dinledik.
Sonra depremi siyaseten tepe tepe kullandık.
Bazen ekonomik krizi depreme bağladılar, bazen sembolik destekler yaparak sorunun tamamını çözdüklerini iddia ettiler.
Çaylı kahveli pastalı panellerde uzmanlar görüş açıklarken, ilgili Bakanlar, il ve ilçe belediye başkanları sadece selamlama ve açılış konuşması yaparak sıvıştılar.
Benim 99 depreminden sonra somut olarak yaşadığım tek şey zamanın Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey'in her haneye içinde hayati malzemeler olan deprem çantası dağıtması ve aldığı kentsel dönüşüm kararı oldu.
2023 depreminin sadece üç gün sonrasını Hatay'da iliklerine kadar yaşayan birisi olarak, devletin çözümsüzlüğünün , halkın çaresizliğinin tanığı oldum.
Gidiş nedenim haber yapmak değildi ve zaten de bu güne kadar gördüklerim ve yaşadıklarımla ilgili tek satır yazmadım, yazamadım.
OTTOMAN Grup Hakan Dinçtürk ve Vedat Kantar'ın çabaları ve “ Geçmiş olsun demekle geçmez “ ilkesi ile gerçekleştirdiğimiz iki TIR dolusu gıda paketi, battaniye ve çocuk montu ile ekibin başında Hatay / Defne'ye doğru yola çıktım.
Bedelini bizim ödediğimiz iki TIR'ı bulabilmek bile Faruk Çelik'in yardımları, Bursa AFAD desteği ile olabildi.
Kar yağışı eşliğinde yola çıktık. İskenderun'da enkazların arasından geçerken felaketin ilk izlerini gördük.
Erzin – Hatay yoluna geldiğimizde, bütün araçların bir benzin istasyonu otoparkında bekletildiğini gördük. Mecburen biz de otoparka girdik.
Düzensizliğin ve hazırlıksızlığın olduğunu ilk orada gördük. Halkın kendi çabası ve iyi niyeti ile küçük aracına ne koyduysa yola çıkıp ve yolu tıkanma noktasına getirdiği için ilk lazım olan kurtarma araçlarının, kepçe, dozer taşıyan Tırların ve gıda taşıyan araçların olay mahalline ulaşmasının imkansız hale geldiğini öğrendik.
Komutandan bizim gıda taşıdığımızın ve mümkünse bize izin verilmesini istedim. Bana saygılı bir şekilde kesin emir olduğunu ve izin veremeyeceğini söyledi.
Faruk Çelik Bakanımı yine aradım ve durumu anlattım ve yardım istedim. On dakika sonra bize izin verildi yola çıktık.
Hatay'a gece saatlerinde vardık. Elektriğin olmadığı, tek bir lambanın yanmadığı kentin karanlığında farların ışığında fark ettiğimiz şey korku film dekoru gibi yıkılmış insansız bina karartıları idi.
Hasarın nispeten az olduğu ve insanların yaşadığı Defne Halı Sahası içine TIR ve araçları park ettik.
Geleceğimizi bilen Defneliler hasarlı evlere girilemediği için kapı önünde mangalda demledikleri çayı bize ikram ettiler.
Sabah gün ışıyınca bana gelip “Ne olur bize yardım ederken makarna, pirinç vs. paketleri kamyondan atmayın “ dediler.
Biz paketleri kapalı ramazan kolisi şeklinde hazırladık ve hepinize yetecek kadar var.”Benim de sizden ricam sıraya girip düzenli bir şekilde sıraya girmenizi istiyorum, ne kadar ihtiyacınız varsa vereceğiz” dedim.
Tek bir aksama olmadığı gibi artan kolileri çevre köylere dağıtmak için bize yardımcı oldular.
Öğle saatlerinde Hatay merkeze ve Antakya'ya gittiğimiz ve hasarları gördüğüm andan itibaren ben aklımın kayışını sıyırdım.
Sağlı solu binaların bazıları toz yığınına dönmüş, bazılarının kolonları kırılmış ve içinden insan sesleri geliyor, bazılarında kepçe ve vinçlerle yabancı kurtarma ekiplerinin kurtarma çalışmaları yapılıyordu.
Kamera çekimlerini yapan Metin Araç'ın yanında tek bir kare almadan donmuş kalmıştım.
Ağır hasarla ayakta kalan binaların altındaki telefon, Beyaz eşya, bilgisayar mağazalarının ve gıda market ve dükkanların camları kırılmış içleri bomboştu.
Orada güne başlarken en büyük sorun WC ve duş desem abartma deyip inanmazsınız?
Ama özellikle WC nin ne kadar önemli olduğunu orada yaşadım.
Yıkılan binalardan kurtulanların neden harabenin başında beklediğini düşünüyordum ki; nedenini onlardan biri, evde zor zaman için yastık altı yaptıkları döviz ve altına enkaza girip ulaşmak için olduğunu söyledi.
Gece olduğunda barajın çöktüğü ve Hatay'ın sular altında kalacağı haberleri geldi. Bir süre sonra bunun gerçek olmadığı anonslarla ilan edildi. Meğerse insanları kentten kaçırmak ve dedektörle evlerde altın aramak için uydurulan bir yalan imiş.
Aynı anda 6 ilde yaşanan depremde devletin süreci, kurtarma çalışmalarını, yardımları,emniyeti sağlıklı bir şekilde kontrol edemeyeceğini körfez depreminde yaşamıştık.
Depremden sadece üç gün sonra geldiğim Hatay'da da aynısı yaşandı.
Bugün 6 Şubat depremi ile gündem oluşacak, demeçler verilecek, anma programları yapılacak ama deprem ilgili yapılan akademik çalışmaların sonuç bildirgelerini kimse okumayacak ve uygulamayacak.
Üstüne üstlük Santorini Adasında yaşanacak muhtemel depremin yaratacağı tsunaminin Ege ve Akdenizdeki marinalardaki muhtemel hasar olasılığına karşı sulandırılmış muhabbetler yapılacak.
Zır cahilliğim ile söyleyeyim!
Merak etmeyin!
Ege'de teknelerinizde huzurla oturun tsunami falan olmaz.
Bizim toplumsal ahlakımız, siyasetimiz,vicdanımız ders almadığı için böyle felaketlere karşı zaten tsunami yaşıyor...